İnsan Kaynakları Yönetimi Nedir?

İnsan Kaynakları Yönetimi Ne Demek?

İnsan Kaynakları Yönetimini irdelemeye belki de sorular ile başlamakta fayda var. Personel Yönetimi ve Personel Müdürlüğü görevleri varken neden İnsan Kaynakları yaklaşımına gerek duyuldu? Böyle bir yaklaşımı gerekli kılan koşullar nelerdi? Personel yönetimi ve İnsan Kaynakları Yönetimi aynı içeriğe mi sahiptir? İçerik aynıdır da sadece İsim mi değişmiştir?

Batı toplumlarından bizim coğrafyamıza gelen bir uygulama olduğuna göre doğduğu ülkelerdeki koşulları inceleyerek, sorularımızın yanıtlarına ancak kaynağında arayarak ulaşabiliriz. Birinci endüstri devriminin ekonomik sonuçları içinde iş görenin ve işletmelerin ilişkilerini ve uygulamalardan nasıl etkilendiklerini bu noktada anımsamalıyız.

İçinde bulunulan çağ 18. Yüz Yıl, insan gücüne dayalı üretimden makine gücüne dayalı üretime geçiliyor ve Batı toplumunun yaşamı kökten değişime maruz kalıyor. Rönesans’tan sonra Avrupa’nın geçirdiği en büyük değişim olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Makine demek daha fazla üretim olduğundan birdenbire her şey daha fazla olmaya başlıyor daha fazla ham madde daha fazla fabrika, daha fazla işletme dolayısı ile daha fazla çalışan.

İnsan Kaynakları Yönetiminin Ortaya Çıkışı

OLUMSUZ SONUÇLARIN ORTAYA ÇIKIŞI

Sanayi devriminin memnuniyet verici olumlu sonuçları ile beraber getirdiği pek çok olumsuzluk da söz konusu olur. Milli hasıla yılda 2,5 gibi bir büyüme gösterir 19 Yüz Yıla gelindiğinde 145 katlık bir yükseliş söz konusudur kaynaklar verimliliğin aralıksız sürdüğünü belirtiyor. Üretim 1913 yılına kadar 7 kat artış sağlamıştır. Ancak iş gücü açısından değerlendirildiğinde durum hiç de o kadar parlak değildir sistem ihtiyacı olan iş gücünü tarım alanından, makine gücü karşısında çaresiz kalan kesimden karşılar.

Emek yoğun ekonomi, sermaye yoğun ekonomiye geçerken belirli gelir grupları oluşur zenginleşen iş veren sanayici kimliği ile kentlere yönelir böylece şehirler sanayi ve ticaretin merkezleri konumuna gelir. Küçük sanayiciler ve ustalar ticari yaşamdan yok olmaya başlarlar ve makinelerde çalışacak iş görenlere dönüşürler.

SANAYİ DEVRİMİNDEN SONRA İNSANIN DURUMU

Siyaset bilimini en fazla tartışmaların içine sürükleyen dönem başlamıştır. Bireyin çalışma koşulları ve yaşam standartları tüm alanların çözüm aradığı ana sorun niteliğindedir. 1800’lü yıllardan 1900’lü yılların sonlarına kadar bu çatışmalar sürmüştür.

Sanayi devriminin ilk yıllarında o günkü tabiri ile işçiler güneşin doğuşundan batışına kadar çalışmaktadırlar 10 saatten fazla çalışan işçiler hastalanmakta, elde ettikleri gelirin yetersizliği nedeni ile bakımsızlıktan çalışamaz hale gelmekte dolayısı ile işçiler yaşamlarını ya da sağlıklarını kaybederken işverenler de zaman ve para kaybetmekte aynı zamanda verim düştüğünden üretimde kalite de kaybetmektedirler.

O tarihler Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri için çok büyük çatışmaların yaşandığı sorunların siyasal yaklaşım ve isyanlar ile çözülmeye çalışıldığı uzun yılları kapsıyor ve tüm bu karmaşaya son noktayı bilimsel yaklaşım koyuyor. Bu noktada kendi coğrafyamıza dönmekte fayda var, Batı kaynaklarının son uygulamalarını uygar yaşam modellerinde örnek alırken kendi coğrafyamızda ve köklerimizde çalışanların durumunu hatırlamakta yarar var, öncelikle İslâmî inanış gereği Türk toplumunda  yardımlaşma çok yaygın olduğundan açlık ve yoksulluk yüzünden isyan, hastalık gibi durumların rastlanan olaylar olmadığını söyleyebiliriz ayrıca çok daha eski tarihlere gidildiğinde topraklarımızda yoksulluk suç sayılsın diyen bir anlayış hakim olduğundan halkın yaşam seviyesi ve ihtiyaçları daima gözetilmiş, keskin sınıf ayrımlarına Batıda ki hali ile rastlanmıyor.

İnsan Kaynakları Yönetimine Geçiş

İlk işçi sendikaları ve odaları İngiltere’de 1830’lu yıllarda kurulmaya başlar, iş görene sürekli eğitim verilmesi yaklaşımı da yine bu dönemde oluşmaya başlayan bir uygulamadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde 8 saatlik çalışma süreleri için mücadele verilir tarihler 1880 yıllarını göstermiştir fakat işçiler henüz uzun çalışma koşullarından kurtulamamıştır.

İnsan Kaynakları Yönetimi tüm bu karışıklıklara çağdaş bilimsel yaklaşımla son veren işletmelerin, işverenlerin, iş görenlerin ve ulusal çıkarların ortak paydasına hizmet veren bir anlayışın merkezine oturmuştur. İşçinin iş gören tanımı ile iş hayatındaki durumu, bambaşka bir form kazanmıştır.

Çalışan, işletmenin maliyet unsuru değildir. Burada ki ifade, İnsan Kaynakları Yönetiminin tanımını yapmaya başladığımız en hassas tespittir aslında bu yüzden sadece puantajı tutulan, çalışma saatleri ile verimi ölçülen ve işletmenin gideri olarak değerlendirilen personel işlerinin bir unsuru olan kimliğinden çıkarılmış, üreten değer yaratan kimliği ile iş gören yeniden tanımlanmıştır. İnsan Kaynaklarında Dijital Dönüşüm

İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulaması

İnsan kaynağından maksimum verim almaktır biçiminde amacı kısaca tanımlanmaya çalışılsa da hepsi bu kadar değildir. İş görenin gelişmesi, yaptığı işten keyif alması, kendini önemli hissetmesi, işletme kültürü ile uyumlu hale gelmesi, çalıştığı ortamın iş verimini düşürmeyecek nitelikte olması performansının olumlu teşvik edici yaklaşımlar ile artırılması İnsan Kaynakları Yönetiminin işlevleri arasında bulunur ve insaniyet ilkesinin bir gereğidir.

İşletme amaçlarının gerçekleştirilmesi, iş görenlerin bu amaç etrafında organize edilmesi işletme başarısı için sistemli çalışılması ve geliştirilen stratejilerin hayata geçirilmesi ile iş gören ve işletme çıkarlarını birlikte koruyan böylece toplumda işsizlik ve yoksulluğun önlenmesine katkı sağlayarak ulusal çıkarlara da hizmet eden bir yönetim faaliyetidir pek çok bilimsel yaklaşımı bünyesinde bulunduran bilgi ve beceriyi gerektirmektedir.